21 Mayıs 2012 Pazartesi

Pablo Picasso

Pablo Picasso, tam adı ile Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz y Picasso (25 Ekim 1881 - 8 Nisan 1973), İspanyol ressam ve heykeltıraş. 20. yüzyıl sanatının en iyi bilinen isimlerindendir. Georges Braque ile birlikte kübizm akımının temelini atmıştır.

Hayatı

Picasso 25 Ekim 1881'de Malaga, İspanya'da doğdu.(İsmini,annesi rüyasında görmüştür) Babası bir ressam ve resim öğretmeniydi. Küçük yaşta resim yapmaya babası tarafından yönlendirildi. Resim yeteneği kısa sürede keşfedildi. 1895'te Barcelona Güzel Sanatlar Okulu'na girdi. 1901 yılından itibaren anne soyadı olan Picasso'yu kullanmaya başladı. Desenleri İspanyol bir dergi olan Juventut'ta yayımlandı.
1900'de ilk kez Paris'e gitti. Dönemin yenilikçi sanatçılarının yaşadığı Montmartre semtinde bir süre para içinde yaşadı. Picasso yaklaşık 1901-04 arasındaki ilk dönem yapıtlarında sıradan insanların, sirk palyaçolarının, akrobatlarının resimlerini yaptı. Büyük kentlerdeki yaşam kadar, sirk yaşamı da ilgisini çekiyordu. Ne var ki, tablolarında bu yaşamın hüzünlü yanını yansıttı. Sanatçının bu dönemi 'Mavi Dönem' olarak tanımlanır.
Picasso, Georges Braque ile kübizmin temellerini atmış sayılmaktadır. 1907'den 1914'e kadar kübist olarak adlandırılan tarzda tablolar yapar. Kübist tabloların genel özelliği, geometri ve geometrik şekillerin kullanılmasıdır. Resmedilen nesneler geometrik formlar oluşturacak şekilde basitleştirilmiş yahut geometrik şekillere bölünmüştür. Kübizmin bir diğer özelliği de uzaydaki üç boyutlu bir cismi iki boyutlu yüzeye aktarma çabasıdır. Bu amaçla Picasso, şekilleri yanal yüzeylerine bölüştürüp her birini iki boyutlu yüzeyde göstermeye çalışır. Yine bu nedenden portrelerindeki insanların hem profili hem de önden görünüşü görülmektedir.
I. Dünya Savaşı sırasında Picasso, Jean Cocteau ile beraber Roma'da kalır. Burada sahne dekoratörü olarak çalışırken dansçı Olga Kokhlova'yla tanışır. Picasso ikinci eşi olan Olga Kokhlova ve oğlunun birçok portresini yapmıştır. (Paul en Pierrot, 1925, Picasso Müzesi, Paris)
20'li yılların başında ressam klasisizme geri döner: Trois Femmes à la fontaine (1921, Modern Sanat Müzesi, Paris). Ayrıca mitolojiden de esinlenir: les Flûtes de Pan (1923, Picasso Müzesi, Paris).
Picasso tanınan en üretken sanatçıdır. Guiness Rekorlar Kitabı'na göre, toplam resim, 100,000 baskı, 34,000 kitap resmi ve 300 heykel ve birçok seramik ve çizim üretmiştir.
Bir genelevdeki beş hayat kadınını gösteren ve Kübizm akımının en önemli örneklerinden biri olarak görülen ünlü eseri Avignonlu Kadınlar, Fransa'da 1907 yazında çizilmiştir
En tanınmış eseri Alman ordularının Guernica kasabasını bombalamasını anlatan Guernica adlı eseridir. Resim 1937'de yapılmıştır. Bu resim şu anda Madrid'de Reina Sofía Müzesinde bulunmaktadır. Picasso, bir sergisi sırasında kendisine, "Bu resmi siz mi yaptınız" diye soran bir Alman generaline, "Hayır, siz yaptınız" cevabını vermiştir. Bu resim Picasso'nun savaşa ve Guernica'nın bombalanmasına karşı duyduğu güçlü nefreti anlatmaktadır. Resimdeki insan ve hayvan figürleri acı, hüzün ve savaşa karşı duyulan nefreti yansıtmaktadır.
 Ayrıca 1911 yılında Leonardo Da Vinci'ye ait Mona Lisa eserini, bu eserin doğduğu şehir, Floransa'ya kaçırmakla suçlandı.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

 Francisco de Goya (1746-1828











İspanyol Ressamları arasında triumvira (biz “Üç Büyükler” şeklinde ifade edebiliriz – diğer iki “büyük” El Greco ve Diego Velázquez kabul edilir) olarak nitelenen sanat dâhilerinden biridir Goya. Tam adı akılda kalmayacak kadar uzun: Francisco José de Goya y Lucientes.
Aragon bölgesinin küçük bir kasabasında 30 Mart 1746 günü dünyaya gelen Goya’nın babası resim ve oymacılıkla hayatını kazanırdı, annesi ise Aragonlu küçük soylu bir aileden geliyordu. Goya’nın çocukluğu hakkında çok fazla bilgimiz yok, ancak 14 yaşlarındayken resme olan merakı ve yatkınlığı sonucu yerel bir sanatçı olan José Luzan’ın yanına çırak olarak verildiğini ve bu ilk ustasının stüdyosunda dört sene geçirdiğini öğreniyoruz kaynaklardan.
1763 senesinde Madrid’e gitti ve çalışmalarıyla çok arzu ettiği San Fernando Akademisi’nin ödülünü kazanamasa da orada bir başka Aragon’lu ressam Francisco Bayeu’nın dikkatini çekmeyi başardı. Daha sonra kız kardeşini eş olarak aldığı Bayeu ile aralarındaki etkileşim Goya’nın erken sanatı üzerinde büyük tesire yol açtığı gibi, kendisine kimi sanat toplantılarına katılma ve yeni bir çevre edinme şansı sağladı.
Rococo ekolünün baskın olduğu bu sanatsal ortamdan sonra, 1771 senesinde görgüsünü arttırmak için gittiği İtalya’da yaklaşık bir yıl kadar bulundu, bu arada Parma Akademisi’nin düzenlediği yarışmayı kazanarak şöhretini arttırdı.
İspanya’ya dönüşünde artık ünlü ve bilinen bir ressamdı. Bazı manastırların fresko çalışmalarından sonra, artık kendisinden bir asır evvel yaşamış Velazquez’den bu yana en muhteşem eserleri yaratacak sanatsal olgunluğuna ulaşmıştı Goya.
1786’da, kırk yaşında iken Kral III. Charles’ın emrine girdi ve bir süre sonra imparatorluğun baş ressamı ünvanını taşımaya başladı.
Güney İspanya’ya gezmeye gittiği 1792 senesi Goya’nın hayatında bir milat oluşturur. Bu yolculuk sırasında ardı ardına geçirdiği ciddi hastalıklar işitme duyusunu tümüyle kaybetmesine yol açtı ve içine düştüğü derin karamsarlık hissi eserlerinde işlediği konulara da yansıdı.
Yaşadığı bunalımların şiddetiyle ruhu kavrulurken, güzel bir dul olan Alba Düşesi ile yaşadığı aşkın ortaya çıkmasının yarattığı skandal ve ardından Napoleon komutasındaki Fransız askerlerinin İspanya’yı işgal etmesi sonucu yeni ruhsal travmalar geçirdi, Bir vatansever olarak (“3 Mayıs 1808” isimli tablosuna ve pek çok çizimine konu ettiği gibi) Fransız askerlerinin İspanyol vatandaşlarına yaşattığı zulüm ve acıları bizzat gözlemleyerek daha da karanlık bir karaktere büründü ve bunu özellikle küçük çizim serileriyle kâğıda döktü.
KARA TABLOLAR1815 yılında Goya kendisini toplum hayatından hemen hemen soyutlamış gibiydi, artık yalnızca arkadaşları ve kendisi için resim yapıyordu.
Dört sene sonra, takvimler 1819’u gösterdiğinde 72 yaşındaki Goya tekrar çok ağır bir hastalığın pençesine düştü. Çeyrek asırdır kulakları işitmiyordu, Napoleon savaşlarının zor ve ıstırap dolu dönemini görmüş, ardından İspanya’da yaşanan kargaşa ve iç mücadelelerin tam ortasında yaşamıştı.
Toplumdan ve tüm insanlardan kaçmak, herkesten ve her şeyden olabildiğince uzak yaşamak için yaşamında radikal bir değişikliğe gitti: Uzun zamandır birlikte olduğu Leocadia Weiss ile beraber Madrid’in dışındaki kırsal bir bölgede, sade, dikdörtgen biçimli iki katlı basit bir eve yerleşti. Ev başka insanlar tarafından çoktan beridir “Quinta del sordo”, yani “Sağır Adamın Köy Evi” olarak adlandırılıyordu, çünkü evin Goya’dan önceki sahibi de sağırdı. Burada yaşamanı sürdürmeye başlaması Goya üzerinde asla iyileştirici bir tesir yapmadı.
Goya “Quinta del sordo” ’nun alçı duvarlarını o güne (ve belki de bugüne) dek yaratılan en rahatsız edici, en yoğun, en dehşetli resimlerle süslemeye başladı. “Kara Tablolar” olarak anılan bu eserler Goya’nın sanatında eriştiği doruk noktalarıdır. Siyah, gri ve kahverenginin ağırlıklı kullanıldığı bu karanlık eserlerin hiç birisine isim vermedi, zaten evinin duvarlarına yaptığı bu resimler herhangi bir ticari amaç güdemezdi. Kara Tablolar’ın isimleri, daha sonra kimi sanat tarihçileri tarafından müştereken uygun görüldü/uyduruldu.

Ölümünden çok sonra, 19. yüzyılın sonlarında “Sağır Adamın Köy Evi”nin duvarları yetkililerce sökülerek Madrid’deki del Prado Müzesi’ne götürüldü ve bu resimler plasterlerle özel bir teknik uygulanarak tuallere (canvas) geçirildi.
1824 senesinde sağlık sorunlarını bahane ederek Kral VII. Charles’dan aldığı izinle Fransa’ya, Bordeaux’ya yerleşti, iki sene sonra kısa bir ziyaret için uğradığı Madrid’te İmparatorun baş ressamı ünvanını bıraktığı bildirdi. 16 Nisan 1828 tarihinde Bordeaux’da hayata veda eden Francisco de Goya’nın sanatsal çizgisini takip eden çıkmadı, ancak sonraki yüzyılda pek çok sanatçı, özellikle Picasso kendisinden ilham aldığını itiraf etti.



     İvan Ayvazovski  (d. 29 Temmuz 1817; Feodosya - ö. 5 Mayıs 1900; Feodosya)

Yaşamı
Kırımda bir Karadeniz liman şehri olan Feodosiya'da Ayvazyan soyadını taşıyan yoksul bir Ermeni ailesinde dünyaya geldi. Simferopol Lisesi'nde iken resim yeteneğinden ötürü 16 yaşında Çar I. Nikolay'ın emriyle St. Petersburg Akademisi'ne alındı. 1836'da Akademi'den mezun olduktan sonra devlet tarafından Avrupa'ya gönderildi. Yıllar süren seyahatleri sırasında birçok ülkede sergiler açıldı, çağın en yetenekli Rus ressamı olarak ün kazandı.
1844'te Rusya'ya dönüşünde Rus Donanması'nın resmi ressamlığı görevine atandı. Bu görevi dolayısıyla yaşamı boyunca çok sayıda deniz ve gemi resmi yaptı.
1845'te geldiği İstanbul'da Sultan Abdülmecit tarafından Beylerbeyi Sarayı'nda kabul edildi. 1845-1890 arasında İstanbul'a toplam dört ziyaret yaptı. 1874'teki ziyaretinde Mimarbaşı Sarkis Balyan'ın Kuruçeşme Adası üzerinde bulunan ikametgâhında bir ay kadar misafir olarak Sultan Abdülaziz'in Dolmabahçe Sarayı için sipariş ettiği tabloları hazırladı. 1890'daki son ziyaretinde Sultan II. Abdülhamid'in huzuruna kabul edilerek padişaha iki tablosunu hediye etti.
Beşbinin üzerinde eseri olan Aivazovski'nin tablolarının büyük bir kısmı St. Petersburg, Moskova ve Erivan devlet müzelerinde sergilenmektedir. 30 kadar eseri Türkiye'de Dolmabahçe Sarayı, Deniz Müzesi, Askeri Müze, Fener Rum Patrikhanesi ve İstanbul Kumkapı Ermeni Patrikhanesi'nin koleksiyonlarında bulunmaktadır.


fırtına










     PAUL DELVAUX
(d.23 Eylül 1897 – ö.20 Temmuz 1994]), Belçikalı gerçeküstücü ressam.
Gerçeküstücülük akımının en önemli temsilcilerinden sayılır. Gerçeküstücü tablolari tipik olarak gizemli ortamlarda sanki donakalmış iskeletleri ve kadin nüleri gösterir.

Hukukçunun oğlu olan Delvaux, 23 Eylül 1897 yılında Liege kentinde dünyaya geldi.
İlk olarak Brüksel Güzel Sanatlar Akademisi’nde klasik sanat öğrenimi ve mimarlık eğitimi aldı.
O dönemde Avrupa’nın tüm akademilerinde hakim olan Neo-Empresyonist tekniklerini kullandı. 1920’lerde dışa vuruculuğa yöneldi.
İlk sergisini 1924’te Sillon grubunun ressamlarıyla birlikte açtı. Bu gruptaki ressamlar yapıtlarında insan figürü kullanmamakla tanınmaktaydı.
1930’larda Salvador Dalí, Giorgio de Chirico ve Rene Magritte gibi gerçeküstücülerden etkilenmeye başladı.
Delvaux önemli uluslararası sürrealist sergilere 1938’den sonra İtalya’dayken katılmaya başladı. Geriye-dönük ilk sergisini 1944’de Brüksel’deki Güzel Sanatlar Sarayı’nda açtı.
Kısa zamanda Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde kürsü sahibi oldu.
Büyük tuvaller yapmaktan kaçınmayan sanatçı Ostend, Brüksel ve Liege kentlerinde bazı duvar resimleri de yaptı.1,50 x 2,50 m. boyutlarındaki Akropol adlı tuval, ressamın iyi çalışmalarına örnek olarak gösterildi.
Delvaux Avrupa’nın birçok yerinde Kuzey ve Güney Amerika ile Afrika’da sergiler açtı, İtalya ve Belçika’da önemli ödüller kazandı.
Belçikalı ressam 20 Temmuz 1994 yılında doğduğu ülkede hayatını kaybetti.
Önemli Yapıtları: Uyuyan Venüs, Dantelli Kadın, Tatlı Gece, Aynadaki Kadın, Dantel Biçimli Cenaze Korteji, Uyuyan Kent, Su Perileri, Noktürn, Pygmalion, Sokaktaki Adam, Sirenlerin Koyu, Kızıl Şehir, Gezinen Kadın ve Bilgin, Çarmıha Gerilmeler, Noel Gecesi, Dünyanın Sonu, Gölgeler, Klasik Bir Peyzaj’da Genç Kadınlar, Vigil, Orman Perileri, Kentte Tan Vakti.
      GİORGİO de CHİRİCO( 10 Temmuz 1888 - 20 Kasım 1978)





Giorgio de Chirico (d. 10 Temmuz 1888 - ö. 20 Kasım 1978), diğer adıyla Népo, gerçeküstücü ressam. Volos, Yunanistan'da İtalyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Scoulo metafisica sanat hareketinin kurucusudur.

Hayatı ve Eserleri

Atina ve Floransa'da sanat eğitimi aldıktan sonra 1906'da Münih Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdi. Burada Nietzsche ve Schopenhauer'in felsefelerini okudu, Arnold Böcklin ve Max Klinger'in eserlerini inceledi.

1909 yazında İtalya'ya döndü, önce Milano, sonra Floransa'ya yerleşti. Bu kentte "fizikötesi şehir meydanı" serilerine başladı. Haziran 1911'de Paris'e giderken Turin'de birkaç gün geçirdi. Bu kentin tonozlar ve piazzalardan oluşan yapısı, "fizikötesi" atmosferi, Chirico'yu çok etkiledi. Paris'te düzenlediği sergiler Pablo Picasso ve Guillaume Apollinaire tarafından fark edildi. Yine bu sıralarda resimleri satılmaya başlandı.

I. Dünya Savaşı'nda İtalya'ya döndü. Savaştan sonra eserleri tüm Avrupa'da sergilenmeye başlandı. 1924'te ilk eşi Rus balerin Raysa Gurieviç ile evlendi. 1928'de New York ve Londra'da sergiler açtı. 1930'da ömür boyu evli kalacağı ikinci eşi yine Rus olan Isabella Pakszwer Far ile evlendi. Birlikte İtalya'ya yerleştiler.

Chirico, en çok 1909 - 1919 arasındaki "fizikötesi dönem" eserleriyle ve bu eserlerde yarattığı duygu atmosferiyle tanınır. Ressam bu dönemin başında, parlak bir Akdeniz güneşinde yıkanan şehir manzaralarını konu almıştır, sonlara doğru ise tıkışık depolardaki manken benzeri hibrid figürleri konu etmiştir. Chirico ilerleyen yıllarda metafizik konuları bırakarak daha gerçekçi bir resme yöneldi. Ancak sonraki dönem resimleri metafizik dönemdeki kadar başarılı bulunmadı.

Chirico, 1925'te Fiziköteci Hebdomeros adlı bir roman yayımladı. Kardeşi Andrea de Chirico da Alberto Savinio adıyla tanınan bir ressam ve yazardır.

Etkisi

Yazar Guillaume Apollinaire, Chirico'yu övdü ve gerçeküstücülerle tanıştırdı. Ressam Yves Tanguy, Chrico'nun bir tablosunu bir resim galerisinde gördüğünde çok etkilendiğini ve - o güne kadar eline fırça almamış olmasına rağmen - resme başlamaya karar verdiğini anlatır. Chirico'dan etkilendiğini belirten diğer sanatçılar arasında Max Ernst, Salvador Dalí, René Magritte, ve Philip Guston bulunmaktadır. Chrico, gerçeküstücülük akımını derinden etkilemiştir.

İtalyan film yönetmeni Michelangelo Antonioni da Chirico'dan etkilendiğini belirten sanatçılar arasındadır. Antonioni'nin 1960'lı yıllarda yaptığı filmlerde kamera ıssız veya birbirinden uzak kişilerin bulunduğu kent mekanlarında uzun uzun dolaşır, filmin kahramanları ortada görünmez.

Fotoğraf sanatçısı Duane Michals'nun eserlerinde de Chirico'nun etkisi görülür.

John Ashbery, Chirico'nun romanı Hebdomeros için "muhtemelen gerçeküstücü romancılığın en iyi yapıtı" demiştir.


Tamara de Lempicka
16 Mayıs 1898 de Moskova'da doğmuş ve asıl adı Maria Górska olan Polonyalı Art Deco ressam.

Babası Polonyalı bir hukukçu olan Boris Gurwik-Górski ve annesi de yine Polonyalı sosyetik bir aileden gelen Malvina Decler idi.

Önce İsviçre'de yatılı okulda öğrenime başlamış ardından büyükannesiyle İtalya ve Güney Fransa'da eğitimine devam ederken resimle de tanıştı.

1912 yılında annesi ve babası ayrılmış o da St. Petersburg'da bulunan bir aile büyüğünün yanına gitmiştir..

1844 -1912 yılları arasında yaşamıştır..

Halk için roman geleneğini benimsemiştir..
Halkın anlayacağı bir dilde ve onları ilgilendiren konularda eserler vermiştir..
İlk hikâye örneklerimizden biri sayılan " Letaif-i Rivayet " i  yazmıştır..
Romantizmden etkilenmiştir..
En üretken yazarımızdır.. " Yazı makinesi "  olarak da bilinir.. 36'sı roman olmak üzere  200'e  yakın eseri vardır..

1916 yılında Tadeusz Łempicki ile evlendi. Tadeusz kadınların gözdesi olan ünlü bir hukukçuydu.. 1917 yılında Rus devrimi sırasında Bolşevikler tarafından tutuklanan Tadeusz, Tamara'nın çabalarıyla hapisten kurtuluyor ve oradan ayrılıyorlar..

Kophenhag ve Londra'ya gidiyor bir süre buralarda kaldıktan sonra en son Paris'e gidiyor ve maddi güçlükler içerisinde oraya yerleşiyorlar..

Paris'te resim çalışmalarını hızlandırıyor Tamara ve Art Deco akımından çok etkileniyor.. Bu alanda eserler vermeye başlıyor..

İlk sergisini 1925 yılında Milano'da veriyor..Bu serginin olabilmesine sebep Kont Emmanuele Castelbarco'nun onun sanatını dikkate değer bulması ve de Lempicka'ya sponsor olmasıdır.. Bunun üzerine 6 ayda 28 resim yapan sanatçı Milano'daki sergiyi bu resimleri ile açmıştır..

Aynı yıl ünlü Tamara in the Green Bugatti tablosunu Alman moda dergisi Die Dame 'ye kapak olarak hazırlamıştır. ( Bu tablo benim de profil resmimdir ).. Bu resim sayesinde oldukça ünlenen de Lempicka bu tarihten itibaren bohem bir hayat yaşamaya başlar.. Biseksüel ilişkileri, kaçamakları ve skandalları ile gündemden düşmez ve 1931 yılında eşiyle ayrılır..

1934 yılında uzun süreli patronu olan Baron Raoul Kuffner von Diószeg ile evleniyor..Bu evliliğin ardından bohem hayatını bırakıp tekrardan sosyetik bir hayat sürmeye devam etti..Resim çalışmalarına da devam etti..

1961 yılında eşi vefat ediyor..

1980 yılının 18 Mart günü Meksika, Cuernavaca'da uykusunda ölmüştür..


Tamara de Lempicka sosyeteden kişilerin portrelerini çizerek kısa sürede başarı sağlayan, stili Fernand Leger'den biraz esinlenmiş olsa da her tarafından şıklık ve incelik fışkırdığı için o dönem çok revaçta olan Art Deco stille uyum sağlamıştır..

1950'lerde popülerliğini kaybetmişse de son yıllarda tekrardan kendisine yeni bir hayran kitlesi oluşturmuştur..

   PAUL DELVAUX
(d.23 Eylül 1897 – ö.20 Temmuz 1994]), Belçikalı gerçeküstücü ressam.
Gerçeküstücülük akımının en önemli temsilcilerinden sayılır. Gerçeküstücü tablolari tipik olarak gizemli ortamlarda sanki donakalmış iskeletleri ve kadin nüleri gösterir.

Hukukçunun oğlu olan Delvaux, 23 Eylül 1897 yılında Liege kentinde dünyaya geldi.
İlk olarak Brüksel Güzel Sanatlar Akademisi’nde klasik sanat öğrenimi ve mimarlık eğitimi aldı.
O dönemde Avrupa’nın tüm akademilerinde hakim olan Neo-Empresyonist tekniklerini kullandı. 1920’lerde dışa vuruculuğa yöneldi.
İlk sergisini 1924’te Sillon grubunun ressamlarıyla birlikte açtı. Bu gruptaki ressamlar yapıtlarında insan figürü kullanmamakla tanınmaktaydı.
1930’larda Salvador Dalí, Giorgio de Chirico ve Rene Magritte gibi gerçeküstücülerden etkilenmeye başladı.
Delvaux önemli uluslararası sürrealist sergilere 1938’den sonra İtalya’dayken katılmaya başladı. Geriye-dönük ilk sergisini 1944’de Brüksel’deki Güzel Sanatlar Sarayı’nda açtı.
Kısa zamanda Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde kürsü sahibi oldu.
Büyük tuvaller yapmaktan kaçınmayan sanatçı Ostend, Brüksel ve Liege kentlerinde bazı duvar resimleri de yaptı.1,50 x 2,50 m. boyutlarındaki Akropol adlı tuval, ressamın iyi çalışmalarına örnek olarak gösterildi.
Delvaux Avrupa’nın birçok yerinde Kuzey ve Güney Amerika ile Afrika’da sergiler açtı, İtalya ve Belçika’da önemli ödüller kazandı.
Belçikalı ressam 20 Temmuz 1994 yılında doğduğu ülkede hayatını kaybetti.
Önemli Yapıtları: Uyuyan Venüs, Dantelli Kadın, Tatlı Gece, Aynadaki Kadın, Dantel Biçimli Cenaze Korteji, Uyuyan Kent, Su Perileri, Noktürn, Pygmalion, Sokaktaki Adam, Sirenlerin Koyu, Kızıl Şehir, Gezinen Kadın ve Bilgin, Çarmıha Gerilmeler, Noel Gecesi, Dünyanın Sonu, Gölgeler, Klasik Bir Peyzaj’da Genç Kadınlar, Vigil, Orman Perileri, Kentte Tan Vakti.